27 Nisan 2013

Nasıl geldiğini ve nasıl gittiğini anlamadığım ama varlığıyla içimi ısıtan o adama 27 Nisan gecesi notları;
Belki çok farklı ve giz’li
Belki giz’lerin içine saklanmıştım ben de, kim bilir.
sen, adam, ihtiyar heyetim
kendi düşüncelerine çekemedin ama kendine çektin beni
sen, adam, giz’ler yazar
kendini değil, beni paylaştın ve sen içinde ne de çok ben saklıyormuşsun
sen, adam, beklenen
ama gelmeyeceğine inanılmış. Varlığınla aydınlanır geceler ve sen karanlığı seversin
sen, adam, gelmesi için çok geç gitmesi için çok erken olan
yersiz olan. gitmesi de yersiz. -kucak açtım gidişine, bir onu sarmaya kuvvetim var-
Sana sahip çıkamadım, düşünülmüş yarınlarım
Sana sahip çıkamadım, okunmamış şiirlerim
sana sahip çıkamadım
deniz kıyısında bakışlarımız olacaktı ya, ben onları sakladım
benimle paylaştığın yanın var ya, işte onu da sakladım. -kokladım-
Sana, sabah mahmurluğum, sana en güzelinden saçlarımın kokusunu sakladım.
Yıpranmalı sonlara kıyamam.
yıpratmaya kıyamam ve ben kuşlara da kıyamam.
yılmadan anlatan adam, anlarsın sen
-zamanla- yılmanı izlemeye de kıyamam


En güzel müziğini dinle ve bir sigara yak şimdi.
Aralıktı, sondu geldin
geliş de geliş,
bir cümle, saniyeden kısa ve ölümden uzun bir zaman diliminde yayıldı.
saç uçlarıma ve kalp kırıklıklarıma
bir ses, “camlar mı açıktı acaba?” dese
Tüm camları uyumadan önce üç, uyandıktan sonra iki kez kontrol etmek lazımdır gibi.
ve yapmazsan, bir mutfak camı açık kalsa mesela, canı acıyacak gibi.
-en çok senin canın yanmasın,
Bana cümleler yazdıran,
Şimdi anlardan veda vakti ve sen dişçiye gitmeyi erteleme.
kendine iyi davran ve en sevdiğim yazarın en sevdiğin şiirini oku, bir kez de benim için.
Varlığını her anıyla hissettirip
Tüm takvim yapraklarını kopartıp da gitti
Sonuna denk geldi gidişi
yine de
Mart’ın her günü bir ömür değil midir?

Hiç yorum yok: